Tolga
New member
Merhaba arkadaşlar, günün konusu biraz hassas ama bir o kadar da kafa karıştırıcı: “Askere kaçaklık suçu öylece silinir mi, ceza hafifler mi, yoksa hâlâ üzerimize bir iz olarak mı kalır?” Bu soruyla meraklı bir forumdaş olarak karşınızdayım ve hem hukukî hem toplumsal hem de duygusal açıdan konuyu birlikte tartışmaya açmak istiyorum. Fikirlerinizi, deneyimlerinizi, bildiklerinizi duymaya gerçekten açığım.
Erkeklerin Objektif & Veri Odaklı Yaklaşımı
En başta şunu belirtelim: Türkiye’de hâlihazırda geçerli olan mevzuata göre, askerliğini yapmayan veya tecil süresi bitmiş hâlde gitmeyen kişilere “asker kaçaklığı” nedeniyle ceza uygulanabiliyor. Bu cezalar hem idari yükümlülükleri (tecilli durumun bozulması, askerlik sicilinde kayıt) hem de adli yaptırımları — yakalama kararları, hak mahrumiyetleri — içeriyor.
- Öncelikle sayısel olarak: Ceza alan bir kişi, örneğin 6 ay sonra askerlik yapmak zorunda kalıp askere giderse, kanun önünde “yeni askerlik borçlusu” sayılıyor; ancak geçmişe dönük suç olarak açılmış dosya ortadan kalkmıyor. Yani geçmişte işlenmiş suç, “askerliğini yaptın, sorun bitti” diyerek otomatik sıradan çıkarılmıyor.
- İkinci olarak adli sicil meselesi var. Geçmişte yakalama kararı olan ya da soruşturma yaşayan birinin askerlik yapması, bu sicilin silinmesi için yeterli değil. Sicil silme veya arşivlenme için genelde mahkeme kararına ya da cezanın kesinleşmiş olmasına bakılıyor. Askeri mahkemece kesinleşmiş cezanın infaz edilmesi ya da düşürülmesi gibi durumlar yoksa, adli kayıt sisteminde hâlâ “asker kaçağı” olarak geçebilir.
- Üçüncü husus: Kamu kurumlarında işe başvuru, pasaport çıkartma, yurt dışı işlemleri gibi resmi evrak işlemlerinde, geçmişten gelen askerlik borcu ya da yakalama kararı hâlâ sorun çıkarabiliyor. Askere gitmiş olmak, bu engelleri her zaman ortadan kaldırmıyor.
Bu veriler ışığında söyleyebiliriz ki: erkeklerin genel argümanı “evet, hukuken baki kalan noktalar var; sadece askere gitmek yeterli değil, cezanın mahkûmiyet aşamasının tamamen ortadan kalkması gerekir” yönünde oluyor. Objektif ve belge temelli değerlendiriyorlar: “Askere gittin tamam, ama dosya kapandı mı, sicil temizlendi mi, resmi yükümlülükler tamam mı? Buna bak.”
Kadınların Duygusal & Toplumsal Etkiler Odaklı Yaklaşımı
Diğer yandan kadın bakış açısıyla konu biraz daha farklı, çünkü sadece evrak değil, toplumsal algı, duygular ve sosyal baskılar da önemli.
- İlk nokta: “Kaçaklık” damgası hâlâ taşıyor olmasının bireyin onuruna, özgüvenine ve toplumsal kabullenilmişliğine zarar verebileceği yönünde. Bir kadın “Bu adam askere gitti ama hâlâ cezaî olarak arandığını bilmek, ailesi, çevresi, sevgilisi için güven vermiyor” diyebilir. Gerçekten de bir ailesel veya ilişki bağlamında, geçmişte kaçaklık yapmış olmak, “saplantılı sorulara, güven sorularına” neden olabilir.
- İkinci olarak empati ve toplumsal beklentiler önemli. Kadın forumdaşlardan birçoğu, “Askerlik bir erkeklik görevidir; ama eğer kişi bu görevini yerine getirmişse — hele zorunlu da olsa — yeni bir hayata, topluma yeniden katılıma izin verilmeli” görüşünde. Yani eski hatanın, pişmanlığın ve sorumluluğun artık önemsizleşmesi gerektiğini savunuyorlar. Bu bakış açısı, sadece hukuki yükümlülükleri değil, insanın ruhunu, toplumsal aidiyetini, yeniden başlama hakkını önceliyor.
- Üçüncü vurgu: Uzun vadeli psikolojik etkiler. “O kişi yıllarca kaçaklık korkusuyla yaşadı, aileyle, sevgiliyle, arkadaşlarla huzursuzluk çekti, plan yapamadı” diyen kadınları görüyorsunuz forumlarda. Bir ceza silinmese bile, askerliğini yapmış olması, en azından toplumsal barışın yeniden kurulmasına katkı sağlamalı — bu yüzden hatanın sürekli hatırlatılması adalet değil, zulüm.
Bu yüzden kadın bakış açısı daha çok “insanî ve toplumsal bağlamda af” tan yana; hukuksal sicilden öte, toplumun gözündeki “etik temizlik” ve yeni bir başlangıcın hakkı üzerinde duruyor.
Hukuk mu, Vicdan mı? Hangisi Öne Çıkmalı?
Sonuçta elimizde iki bakış var: birincisi yazılı kanun, resmi kayıtlar, adli süreçler; diğeri moral değerler, toplumsal onay, bireysel vicdan. Hangisi öne çıkmalı?
– Hukuki gerçekler: Mevzuata göre, ceza almadan sadece askerliğini yapmak, geçmiş suçu ortadan kaldırmıyor. Sicil kaydı, yakalama emri, mahkumiyet — bunlar ayrı mesele. Dolayısıyla kişi askere gittikten sonra her şey bitti sanırsanız, resmi işlemlerde, adli sicil kontrollerinde hâlâ sorun yaşayabilir.
– Vicdani / toplumsal gerçekler: Askere gitmek isteyen — belki zorunlu — ancak bir süre gecikmiş genç, suç işlemiş gibi yıllarca toprağa gömülmemeli. Sosyal hayata yeniden kazandırılmalı; geçmiş hatalara rağmen, vatandaşlık görevini yerine getirmiş sayılmalı. Bu, yalnızca o kişi için değil, toplumsal bağlar, aile huzuru, aşk ve gelecek planları için de önemli.
Taraflardan biri “Kanun budur, ne yazıyorsa o yapılmalı,” diyorsa; diğeri “İnsana yaşam şansı verilmeli, hatalar artık geçmişte kalmalı,” diyebiliyor. Bence ikisi de haklı. Hukukun ciddiyeti ve toplumsal bağların, insan psikolojisinin ve umutların dengelenmesi lazım.
Pratik Hayat Nereye Evriliyor?
Benim çevremde de gördüğüm kadarıyla — resmi süreçleri yakından takip edenler — şu gerçekler öne çıkıyor:
- Askere gitmek, bazı durumlarda adli soruşturmanın düşmesine neden olabilir — ama bu düşme otomatik değil. Genelde savcıların takdirinde.
- Bazı kişiler “yıllar sonra kayıt silindi, suç kapandı” diye anlatıyor; ama bu genelde uzun uğraş, dilekçe, bazen avukat vs. gerektiren bir süreç.
- Resmî sicil sistemi (Nüfus ve Vatandaşlık, Adalet Bakanlığı, Emniyet) açısından, “kesinleşmiş hüküm” ve “infaz edilmiş ceza” kayıtları hâlâ iz bırakıyor. Askere gitmek, infaz sayılmıyor.
- Ama “toplum gözünde infaz” sayılıyor. Yani mahalle baskısı, aile baskısı, çevre baskısı gibi şeyler — askerliğini yapmış olması bu baskıları büyük oranda ortadan kaldırabiliyor, çünkü insanlar artık “askerini yaptı, görevini gecikmeli de olsa yerine getirdi” diyerek ona bir şans daha verebiliyor.
Forumdaşlara Sorular: Sizin Deneyimleriniz ve Görüşleriniz Neler?
- Sizce bir kişi askere gittikten sonra geçmişteki asker kaçaklığı cezası tamamen silinmeli mi? Yoksa sicil kaydı vs. hâlâ kalmalı mı?
- Eğer silinmeli diyorsanız: Bu silinme otomatik mi, yoksa bireye göre mi değerlendirilmeli? Örneğin, uzun süre kaçak bulunan ve sürekli erteleme yapan biriyle, tecilini kaçıran ama gönüllü askere giden kişi arasında ayrım olmalı mı?
- Toplumsal bağlamda yeniden kabul için ne gerekli sizce? Sadece kâğıt üzerinde “askerliğini yaptım” yazması yeterli midir? Yoksa zaman, davranış, sorumluluk gibi ek kriterler de göz önünde tutulmalı mı?
- Son olarak, bu konu devlet politikası açısından nasıl görülmeli? Sizce geçmiş kaçaklık vakaları affedilmeli, siciller silinmeli, topluma yeniden kazandırma yönünde bir yol izlenmeli mi?
Görüşlerinizi, yaşadığınız tecrübeleri ya da duyduğunuz hikâyeleri paylaşırsanız sevinirim. Hadi bakalım – bu konuda hem hukuki gerçekliği hem de insanî tarafı birlikte tartışalım.
Erkeklerin Objektif & Veri Odaklı Yaklaşımı
En başta şunu belirtelim: Türkiye’de hâlihazırda geçerli olan mevzuata göre, askerliğini yapmayan veya tecil süresi bitmiş hâlde gitmeyen kişilere “asker kaçaklığı” nedeniyle ceza uygulanabiliyor. Bu cezalar hem idari yükümlülükleri (tecilli durumun bozulması, askerlik sicilinde kayıt) hem de adli yaptırımları — yakalama kararları, hak mahrumiyetleri — içeriyor.
- Öncelikle sayısel olarak: Ceza alan bir kişi, örneğin 6 ay sonra askerlik yapmak zorunda kalıp askere giderse, kanun önünde “yeni askerlik borçlusu” sayılıyor; ancak geçmişe dönük suç olarak açılmış dosya ortadan kalkmıyor. Yani geçmişte işlenmiş suç, “askerliğini yaptın, sorun bitti” diyerek otomatik sıradan çıkarılmıyor.
- İkinci olarak adli sicil meselesi var. Geçmişte yakalama kararı olan ya da soruşturma yaşayan birinin askerlik yapması, bu sicilin silinmesi için yeterli değil. Sicil silme veya arşivlenme için genelde mahkeme kararına ya da cezanın kesinleşmiş olmasına bakılıyor. Askeri mahkemece kesinleşmiş cezanın infaz edilmesi ya da düşürülmesi gibi durumlar yoksa, adli kayıt sisteminde hâlâ “asker kaçağı” olarak geçebilir.
- Üçüncü husus: Kamu kurumlarında işe başvuru, pasaport çıkartma, yurt dışı işlemleri gibi resmi evrak işlemlerinde, geçmişten gelen askerlik borcu ya da yakalama kararı hâlâ sorun çıkarabiliyor. Askere gitmiş olmak, bu engelleri her zaman ortadan kaldırmıyor.
Bu veriler ışığında söyleyebiliriz ki: erkeklerin genel argümanı “evet, hukuken baki kalan noktalar var; sadece askere gitmek yeterli değil, cezanın mahkûmiyet aşamasının tamamen ortadan kalkması gerekir” yönünde oluyor. Objektif ve belge temelli değerlendiriyorlar: “Askere gittin tamam, ama dosya kapandı mı, sicil temizlendi mi, resmi yükümlülükler tamam mı? Buna bak.”
Kadınların Duygusal & Toplumsal Etkiler Odaklı Yaklaşımı
Diğer yandan kadın bakış açısıyla konu biraz daha farklı, çünkü sadece evrak değil, toplumsal algı, duygular ve sosyal baskılar da önemli.
- İlk nokta: “Kaçaklık” damgası hâlâ taşıyor olmasının bireyin onuruna, özgüvenine ve toplumsal kabullenilmişliğine zarar verebileceği yönünde. Bir kadın “Bu adam askere gitti ama hâlâ cezaî olarak arandığını bilmek, ailesi, çevresi, sevgilisi için güven vermiyor” diyebilir. Gerçekten de bir ailesel veya ilişki bağlamında, geçmişte kaçaklık yapmış olmak, “saplantılı sorulara, güven sorularına” neden olabilir.
- İkinci olarak empati ve toplumsal beklentiler önemli. Kadın forumdaşlardan birçoğu, “Askerlik bir erkeklik görevidir; ama eğer kişi bu görevini yerine getirmişse — hele zorunlu da olsa — yeni bir hayata, topluma yeniden katılıma izin verilmeli” görüşünde. Yani eski hatanın, pişmanlığın ve sorumluluğun artık önemsizleşmesi gerektiğini savunuyorlar. Bu bakış açısı, sadece hukuki yükümlülükleri değil, insanın ruhunu, toplumsal aidiyetini, yeniden başlama hakkını önceliyor.
- Üçüncü vurgu: Uzun vadeli psikolojik etkiler. “O kişi yıllarca kaçaklık korkusuyla yaşadı, aileyle, sevgiliyle, arkadaşlarla huzursuzluk çekti, plan yapamadı” diyen kadınları görüyorsunuz forumlarda. Bir ceza silinmese bile, askerliğini yapmış olması, en azından toplumsal barışın yeniden kurulmasına katkı sağlamalı — bu yüzden hatanın sürekli hatırlatılması adalet değil, zulüm.
Bu yüzden kadın bakış açısı daha çok “insanî ve toplumsal bağlamda af” tan yana; hukuksal sicilden öte, toplumun gözündeki “etik temizlik” ve yeni bir başlangıcın hakkı üzerinde duruyor.
Hukuk mu, Vicdan mı? Hangisi Öne Çıkmalı?
Sonuçta elimizde iki bakış var: birincisi yazılı kanun, resmi kayıtlar, adli süreçler; diğeri moral değerler, toplumsal onay, bireysel vicdan. Hangisi öne çıkmalı?
– Hukuki gerçekler: Mevzuata göre, ceza almadan sadece askerliğini yapmak, geçmiş suçu ortadan kaldırmıyor. Sicil kaydı, yakalama emri, mahkumiyet — bunlar ayrı mesele. Dolayısıyla kişi askere gittikten sonra her şey bitti sanırsanız, resmi işlemlerde, adli sicil kontrollerinde hâlâ sorun yaşayabilir.
– Vicdani / toplumsal gerçekler: Askere gitmek isteyen — belki zorunlu — ancak bir süre gecikmiş genç, suç işlemiş gibi yıllarca toprağa gömülmemeli. Sosyal hayata yeniden kazandırılmalı; geçmiş hatalara rağmen, vatandaşlık görevini yerine getirmiş sayılmalı. Bu, yalnızca o kişi için değil, toplumsal bağlar, aile huzuru, aşk ve gelecek planları için de önemli.
Taraflardan biri “Kanun budur, ne yazıyorsa o yapılmalı,” diyorsa; diğeri “İnsana yaşam şansı verilmeli, hatalar artık geçmişte kalmalı,” diyebiliyor. Bence ikisi de haklı. Hukukun ciddiyeti ve toplumsal bağların, insan psikolojisinin ve umutların dengelenmesi lazım.
Pratik Hayat Nereye Evriliyor?
Benim çevremde de gördüğüm kadarıyla — resmi süreçleri yakından takip edenler — şu gerçekler öne çıkıyor:
- Askere gitmek, bazı durumlarda adli soruşturmanın düşmesine neden olabilir — ama bu düşme otomatik değil. Genelde savcıların takdirinde.
- Bazı kişiler “yıllar sonra kayıt silindi, suç kapandı” diye anlatıyor; ama bu genelde uzun uğraş, dilekçe, bazen avukat vs. gerektiren bir süreç.
- Resmî sicil sistemi (Nüfus ve Vatandaşlık, Adalet Bakanlığı, Emniyet) açısından, “kesinleşmiş hüküm” ve “infaz edilmiş ceza” kayıtları hâlâ iz bırakıyor. Askere gitmek, infaz sayılmıyor.
- Ama “toplum gözünde infaz” sayılıyor. Yani mahalle baskısı, aile baskısı, çevre baskısı gibi şeyler — askerliğini yapmış olması bu baskıları büyük oranda ortadan kaldırabiliyor, çünkü insanlar artık “askerini yaptı, görevini gecikmeli de olsa yerine getirdi” diyerek ona bir şans daha verebiliyor.
Forumdaşlara Sorular: Sizin Deneyimleriniz ve Görüşleriniz Neler?
- Sizce bir kişi askere gittikten sonra geçmişteki asker kaçaklığı cezası tamamen silinmeli mi? Yoksa sicil kaydı vs. hâlâ kalmalı mı?
- Eğer silinmeli diyorsanız: Bu silinme otomatik mi, yoksa bireye göre mi değerlendirilmeli? Örneğin, uzun süre kaçak bulunan ve sürekli erteleme yapan biriyle, tecilini kaçıran ama gönüllü askere giden kişi arasında ayrım olmalı mı?
- Toplumsal bağlamda yeniden kabul için ne gerekli sizce? Sadece kâğıt üzerinde “askerliğini yaptım” yazması yeterli midir? Yoksa zaman, davranış, sorumluluk gibi ek kriterler de göz önünde tutulmalı mı?
- Son olarak, bu konu devlet politikası açısından nasıl görülmeli? Sizce geçmiş kaçaklık vakaları affedilmeli, siciller silinmeli, topluma yeniden kazandırma yönünde bir yol izlenmeli mi?
Görüşlerinizi, yaşadığınız tecrübeleri ya da duyduğunuz hikâyeleri paylaşırsanız sevinirim. Hadi bakalım – bu konuda hem hukuki gerçekliği hem de insanî tarafı birlikte tartışalım.