PM emisyonu nedir ?

Balim

Global Mod
Global Mod
[color=]PM Emisyonu: Görünmeyen Tozun Görünür Eşitsizlikleri[/color]

Şehrin sabahına gri bir sis gibi çöken hava kirliliği, çoğumuz için yalnızca “nefes almakta zorlanmak” anlamına geliyor. Fakat PM (Partikül Madde) emisyonu, yani havadaki toz ve kirletici parçacıkların salımı, sadece çevresel bir mesele değil; toplumsal cinsiyet, ırk ve sınıf temelli eşitsizliklerin de kesiştiği bir alan. Çünkü kimlerin bu kirli havayı soluduğu, kimlerin bu emisyonlardan sorumlu olduğu ve kimlerin bu kirliliğe karşı sesini duyurabildiği, derin bir sosyal yapı meselesi.

---

[color=]PM Emisyonu Nedir? Bilimsel Arka Plan[/color]

PM emisyonu, havaya karışan katı ve sıvı partiküllerin toplamıdır. Bu partiküller; trafik, endüstriyel faaliyetler, fosil yakıt kullanımı, tarım, hatta evsel ısınma gibi birçok kaynaktan yayılır. Boyutlarına göre PM10 ve PM2.5 olarak sınıflandırılır; özellikle PM2.5, akciğerlerin derinliklerine kadar inerek kalp ve solunum hastalıklarına yol açabilir. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre, PM kirliliği her yıl milyonlarca erken ölüme neden oluyor. Ancak bu ölüm oranlarının kimler arasında yoğunlaştığına baktığımızda, çevresel adalet tartışmaları başlıyor.

---

[color=]Sınıf: Kimin Soluduğu Hava Daha Kirli?[/color]

PM kirliliğinin etkileri her birey için eşit değildir. Düşük gelirli mahalleler genellikle sanayi bölgelerine, otoyollara veya enerji santrallerine daha yakındır. Bu nedenle yoksul topluluklar daha fazla PM maruziyetine uğrar. Harvard Üniversitesi’nin 2021 tarihli bir araştırması, düşük gelirli bölgelerde yaşayanların PM2.5 seviyelerine daha fazla maruz kaldığını ve buna bağlı sağlık sorunlarının daha yüksek olduğunu ortaya koydu.

Sınıf faktörü sadece maruziyeti değil, korunma kapasitesini de belirler. Yüksek gelirli bireyler hava temizleyicilere, daha iyi konutlara, sağlık sigortalarına erişebilirken; düşük gelirli işçiler genellikle dış mekanlarda çalışır. Bir inşaat işçisi ya da tekstil atölyesinde çalışan bir kadın, bu görünmeyen tozun bedelini çok daha ağır öder.

---

[color=]Toplumsal Cinsiyet: Kadınların Görünmeyen Yükü[/color]

Kadınlar, özellikle düşük gelirli kesimlerde, hem ev içi hem de dış çevresel emisyonların hedefindedir. Evde kömür, odun ya da biyokütle ile pişirme yapan kadınlar, PM2.5 maruziyetinin en yüksek olduğu gruplardan biridir. WHO’nun verilerine göre, gelişmekte olan ülkelerde iç mekân hava kirliliğinden kaynaklı ölümlerin %60’ı kadınlara aittir.

Bunun yanı sıra, toplumsal roller kadınların bu sorunlara karşı örgütlenme biçimini de etkiler. Kadınlar genellikle çevre hareketlerinde “koruyucu” bir rol üstlenir — çocuklarını, evlerini ve mahallelerini savunurlar. Ancak karar verici pozisyonlarda, çevre politikalarının şekillendiği masalarda çok az temsil edilirler. Bu durum, çevre adaleti tartışmalarında kadınların sesini hem önemli kılar hem de sistematik olarak bastırır.

Erkeklerin yaklaşımı ise genellikle “çözüm üretme” merkezlidir. Teknolojik inovasyonlar, enerji verimliliği projeleri, karbon denkleştirme girişimleri gibi alanlarda erkek liderliği baskındır. Ancak bu yaklaşım bazen teknik çözümlerle sınırlı kalır ve sorunun kökeninde yatan sosyal eşitsizlikleri gözden kaçırabilir. Gerçek çevresel adalet, kadınların deneyimlerini merkeze alan, erkeklerin ise bu deneyimleri dinleyerek işbirliği yaptığı bir dönüşümle mümkündür.

---

[color=]Irk ve Etnisite: Görünmez Toplulukların Görünür Riski[/color]

ABD’de yapılan geniş ölçekli çalışmalar, siyah ve Latin kökenli toplulukların beyazlara kıyasla daha yüksek PM maruziyeti yaşadığını gösteriyor. Environmental Health Perspectives dergisinde yayımlanan 2022 tarihli bir araştırma, beyaz Amerikalıların ortalama olarak daha az kirli hava soluduğunu, oysa kirletici faaliyetlerin büyük kısmının bu toplulukların tüketim alışkanlıklarından kaynaklandığını ortaya koydu. Bu, “çevresel ırkçılık” olarak tanımlanan bir dinamiği gösteriyor: Kirli hava, üretim ve atık yönetimi, azınlık mahallelerine itiliyor.

Türkiye’de de benzer bir tablo, mevsimlik tarım işçileri, Roman toplulukları ve göçmen işçiler için geçerlidir. Geçici barınma alanlarında, düşük standartlı konutlarda yaşayan bu gruplar, hava kirliliğine karşı en savunmasız kesimi oluşturur. Bu, yalnızca çevresel bir sorun değil, aynı zamanda insan haklarıyla doğrudan ilişkili bir meseledir.

---

[color=]Sosyal Normlar ve Sessizlik Kültürü[/color]

PM emisyonu, gündelik konuşmalarda genellikle “teknik bir mesele” olarak görülür. Ancak bu yaklaşım, sorunu siyasetsizleştirir ve sorumluluğu bireylere yükler. “Daha az araba kullan”, “maske tak” gibi öneriler, bireysel farkındalık açısından değerli olsa da, yapısal değişimi hedeflemez. Oysa enerji politikaları, kentsel planlama, toplu taşıma, endüstri denetimi gibi alanlar politik kararlara dayanır.

Bu noktada toplumsal normlar da devreye girer: Kadınların çevre sorunlarına “duygusal”, erkeklerin ise “rasyonel” yaklaşması gerektiği yönündeki klişeler, çözümün toplumsal işbirliğiyle üretilmesini engeller. Oysa duygusal farkındalık da, bilimsel analiz kadar değerlidir; biri olmadan diğeri eksik kalır.

---

[color=]Dönüşüm Mümkün mü?[/color]

PM emisyonuyla mücadele, yalnızca teknoloji ya da ekonomiyle değil, adaletle ilgilidir. Kadınların deneyimleri, yoksulların yaşam koşulları ve etnik azınlıkların maruz kaldığı sistematik ihmal, bu mücadelenin merkezine alınmalıdır. Erkekler, bu alanda “çözüm sağlayıcı” rolü yeniden tanımlayarak, eşitlikçi politikaların hayata geçmesine katkı sunabilirler.

Peki sizce, çevre politikaları neden hâlâ sınıfsal ve cinsiyet temelli eşitsizlikleri göz ardı ediyor? Kadınların ve azınlıkların çevresel karar süreçlerinde daha etkin rol alması için hangi yapısal değişikliklere ihtiyaç var? PM emisyonunu azaltmak, yalnızca havayı değil, toplumsal yapıyı da temizleyebilir mi?

---

Kaynaklar:

- World Health Organization (WHO), Ambient Air Pollution Report, 2023.

- Harvard School of Public Health, Environmental Inequality and PM2.5 Exposure, 2021.

- Environmental Health Perspectives, Race, Income, and Air Pollution in the United States, 2022.

- UN Women, Gender and Environmental Justice, 2020.

Kişisel Gözlem:

Bir sabah İstanbul’da, sis sandığım o gri tabakanın aslında egzoz ve kömür dumanı olduğunu fark ettiğimde, “kimin havası bu kadar kirli, kimin sesi bu kadar kısık?” diye düşündüm. Cevap, adaletin soluduğumuz havayla doğrudan ilişkili olduğuydu.